PATENTE TECAVÜZÜN OLMADIĞININ TESPİTİ DAVASINDA YERGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ
Patente tecavüzün olmadığının tespiti davası, hukuki dayanağını 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 154. Maddesinden almaktadır. Madde;
“(1) Menfaati olan herkes, Türkiye’de giriştiği veya girişeceği ticari veya sınai faaliyetin ya da bu amaçla yapmış olduğu ciddi ve fiili girişimlerin sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil edip etmediği hususunda, hak sahibinden görüşlerini bildirmesini talep edebilir. Bu talebin tebliğinden itibaren bir ay içinde cevap verilmemesi veya verilen cevabın menfaat sahibi tarafından kabul edilmemesi hâlinde, menfaat sahibi, hak sahibine karşı fiillerinin tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesi talebiyle dava açabilir. Bildirimin yapılmış olması, açılacak davada dava şartı olarak aranmaz. Bu dava, kendisine karşı tecavüz davası açılmış bir kişi tarafından açılamaz.
(2) Birinci fıkra uyarınca açılan dava, sicile kayıtlı tüm hak sahiplerine tebliğ edilir.
(3) Birinci fıkra uyarınca açılan dava, hükümsüzlük davasıyla birlikte de açılabilir.
(4) Mahkeme, 99 uncu maddenin üçüncü veya yedinci fıkrası ile 143’üncü maddenin onuncu veya on ikinci fıkrası uyarınca yapılan yayımdan önce, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak karar veremez.”
hükmünü amirdir.
Patentler yönünden, 551 sayılı Patentlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile hukukumuza giren bu düzenlemeye göre açılan davalar, nitelikleri itibarıyla bir tespit davasıdır. Tespit davası 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 106. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde;
“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.”
Hükmünü amirdir.
Son dönemde verilen bazı mahkeme kararlarında, patente tecavüzün olmadığının tespiti davasında, yargılama giderinin davacı üzerinde bırakıldığı, vekalet ücretine de hükmedilmediği görüldüğünden, bu yazımda bu hususu tartışma gereği duydum.
Bir ilk derece mahkemesi kararında,
“1. Davanın kabulü ile davacı …. tarafından davalı … aleyhine açılan davanın kabulü ile davacının ….. ürününün ve fiillerinin davalı adına tescilli ….. sayılı patentine tecavüz etmediğinin tespitine,
2. Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Yatırılan peşin harcın mahsubu ile kalan … TL peşin harcın davacıdan tahsili hazineye irat kaydına,
4. Davacı lehine, davanın niteliği gereği vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
…..”
şeklinde hüküm kurulmuştur. Bu karar, aşağıdaki şekilde gerekçelendirilmiştir:
“Ayrıca, davalının dava açılmasına sebebiyet vermediği, davalı adına tescilli patentin olması nedeniyle bir anlamda davalının yasal hasım niteliğinde olduğu gözetilerek davacı lehine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemiştir.”
Söz konusu karar vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden istinaf edilmiş ve kararın bu yönüyle hukuka aykırı olduğu, gerekçeleri ile açıklanmıştır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf talebini aşağıdaki gerekçe ile kabul etmiştir:
“Dava, dava türleri içeresinde tanımlanan menfi tespit davası niteliğinde olmayıp, davalının bir eyleminin bulunmadığı, sadece davacı tarafça açılan tespit hükmü içeren bir dava olduğu, 551 sayılı KHK 149. Maddesi uyarınca açılmış tespit davası niteliğinde olduğu, davacının dava açmakta ilgili madde hükmü gereği hukuki yararının bulunduğu anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 326. maddesinin (1). bendinde “Kanunda yazılı haller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir”, (2). bendinde ise “davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa mahkeme yargılama giderlerini haklılık oranına göre paylaştırır.” hükmü yer almaktadır. Aynı kanunun 312. maddesinde ise “… kabul beyanında bulunan taraf davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir, davalı davanın açılmasına kendi hal ve davranışı ile sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilemez.” denilmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının eldeki davayı açmakta 551 sayılı KHK 149. Maddesi uyarınca hukuki yararının olduğu ve davanın açılmasına davalının sebebiyet vermemiş ise de, davalının dava açıldıktan sonra davayı kabul etmeyerek yargılama yapılmasını istediği ve cevap dilekçesinde kendisi hakkında açılan davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, bu nedenle HMK’nun 312/son maddesindeki koşulun mevcut olmadığı, HMK’nın 326. maddesi gereği yargılama giderlerinden davalının sorumlu tutulması gerekirken, davacının sorumlu tutulmasının yerinde olmadığı anlaşılmakla istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi doğru değil ise de; yapılan bu yanlışlığın yeniden yargılamayı gerektirmemesi nedeniyle davacı vekilinin istinaf taleplerinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının 6100 sayılı HMK 353/1-b.2 maddesi hükmü gereğince kaldırılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmasına karar verilmiştir.”
Görüldüğü üzere, patente ya da sınai hakka tecavüzün olmadığının tespiti davalarında, sınai hak sahibi yasal hasım konumunda kabul edilemez. Dava açıldıktan sonra yargılamanın sürdürülmesi ve davacının yargılama gideri yapması halinde, bu yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması doğru bir yaklaşım olmayıp, nitekim Bölge Adliye Mahkemesi de bu konuya açıklık getirmiş ve mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulü halinde, davacı lehine yargılama giderleri ile vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği konusunda hüküm oluşturmuştur.
Av. Samiye EYUBOĞLU